Terapi, terapiye başlamaya karar verdiğimiz anda başlar. Ne için gitmek istediğimize karar verir, bu sürece hazır olup olmadığımızı analiz ederiz. Ardından kendimize bir terapist seçmek için araştırmaya başlarız. Kendimize uygun birini seçmek, kendimize uygun bir yol seçmekle başlar her şey. Ardından da süreç içerisinde aktif bir biçimde devam eder. Terapi randevumuza gitmeden önce orada ne anlatacağımızı düşünerek devam eden süreç, terapi esnasında sürer.
Terapi bittikten sonra da bir sonraki terapiye kadar geçirdiğimiz tüm anlarda da terapi süreci devam eder. Özellikle de, iki terapi randevumuz arasında geçen süreçte tüm varlığı ile sürer. Artık başka bir çerçeveden bakmaya başlarız hayata, yaşadıklarımızı terapiye götürebilme tercihimiz olduğunu bilerek yaşarız. Bu yüzden de terapi, karar verdiğimiz anda başlar ve yaşamımızın her anında devam eder.
Bu süreçte terapiye dair de bazı sorular belirmeye başlar zihnimizde. Bunlardan biri ne zaman bir sonuç alacağımıza dairdir. Burada, terapistin elinde bir sihirli değnek olmadığını, terapi sürecinin uzun bir yol olduğunu bilmek önemlidir. En önemlisi de her insan biricik olduğunu bilmektedir belki de.
Terapi süreci ve sürecin uzunluğu kişiden kişiye, terapiye başlama isteğine, hedeflerine, kişinin motivasyonuna ve hayatımızın akışına göre elbette değişecektir. Terapi süreci birkaç ay sürebileceği gibi birkaç yıl da sürebilir. Kendimize zaman tanımayı unutmamak anlamlı olabilir.
Terapi, her zaman bizi rahatlatmaz. Her seanstan verim alamayabilir hatta bazı seanslardan sonra kendimizi rahatlamış hissetmek yerine daha da zorlanmış hissedebiliriz. Çünkü, süreç yorucu, bazen engebeli olabilir. Bazen de çiçeklerle dolu bir bahçede vakit geçirmiş gibi bir rahatlık sağlayabilir.
Bu da yine, hayatımızın dinamik olmasıyla ve terapinin tam da hayatın içinden olmasıyla ilgilidir. Süreç, her zama yükselen bir çizgide ilerlemez. Bazen dümdüz bir çizgide gidebiliriz, bazen aldığımız verim artar bu çizgi yükselişe geçer bazen de düşüşe. Bunların hepsi anlamlıdır, bunların hepsi önemlidir. Bunların hepsi de terapinin işlediğini gösterir.
Bazen düşüşe geçtiğimizde, zorlandığımızda terapistimizin bazı konularla ilgili bize ne yapmamız gerektiğini söylemesini, kararı onun vermesini isteyebilir. Bu çok anlaşılır. Ancak bunu alamadığımızda da, terapistimizin neden bu kararları verip bize “yardımcı olmadığını” düşünmeye başlayabiliriz.
Gerçekten de, bazı durumlarda karar vermek oldukça zordur. Başka bir deyişle, zor olan, o kararın getireceği sonuçla yüzleşmek ve bunun sorumluluğunu almak da denilebilir. Bu yüzden sorumluluğu başkalarına veya terapistimize bırakmak isteyebiliriz. Ancak bizim hayatımızla ilgili kararı bir başkası değil biz vermeliyiz. Terapide bu kararı verme süreci üzerine çalışılır, bu sorumluluk alma kası geliştirilir ancak terapist size “bunu yap” demez. Çünkü, kararlarımız her parçasıyla bize aittir ve hayatımızı, yaşamımızı bizden iyi kimse bilemez.
Peki, hayatımızı en iyi biz biliyorsak da bizi anlatması için yolculuğa çıktığımız terapistimiz bizle benzer şeyleri yaşamış, benzer durumlarda ve sosyal statülerde bulunmuş biri mi olmalıdır? O zaman bizi daha mı iyi anlar? Terapist, yolculuğumuzda bizle birlikte yürümek için oradadır.
Evli olmaması, evlilikle ilgili yaşadıklarımızı anlamayacağı anlamına gelmez. Çünkü temelde terapist bunun eğitimini alarak, mesleki kimliği ile, anlamak üzerine seans odasında bulunur. Kişisel kimliğinden, düşüncelerinden, deneyimlerinden sıyrılarak tamamen bizim penceremizden bakmak için oradadır. Öğrendikleri ile sürecimizi anlamlandırmak, analiz etmek ve bizimle iş birliği yaparak bu yolda yürümek için terapi odasında bulunur.
Bu yüzden aynı şeyleri yaşamış olması gerekmez bizi daha iyi anlaması için. Ki, her insan farklıdır, birebir aynı şeyi yaşamış görünse dahi herkes benzer şeyleri kendi perspektifinden, kendi bakış açısından yaşar. Kimsenin deneyimi aynı olmaz. Bu yüzden terapist, bizim öznel deneyimimizi anlamak üzere bizimledir.
Bir terapi sürecine başlayıp, terapiste güvenip verim aldığımızı hissettiğimizde yakınlarımızı da aynı terapiste yönlendirmek isteyebiliriz. Çünkü onu tanıdık, ona güvendik ve birinci elden sürecin iyi gittiğini deneyimledik. Dolayısıyla, bu istek oldukça makul gelebilir kulağa. Terapistimize bu isteğimizi dile getirdiğimizde ise terapist bizim partnerimizle, yakınımızla, arkadaşımızla çalışamayacağını bize söyler. Peki neden? Terapist, danışanını onun penceresinden, onun dünyasından dinler. Çevresini, yakınlarını onun algısından tanır, onun açısından anlamaya çalışır.
Bu da danışan ve terapist arasında terapötik ilişki dediğimiz özel ve biricik bir ilişkinin oluşmasını sağlar. Bu ilişki terapideki en önemli iyileştirici unsurlardan biridir. En temelde, bu ilişki üzerinden çalışır, bu ilişkiyle ilerleriz. Dolayısıyla, terapi sürecinde ilişkiyi zedeleyebilecek herhangi bir adım atılmaz. Danışanın yakınıyla çalışıyor olmak bu anlamda ilişkinin biricikliğini sarsabilir. Bunun yanında, terapist, danışanı ile sürece başlarken nötr bir zihinle başlar. Yine bahsi geçen ilişkinin oluşmasında bu çok önemlidir. Danışanının çevresini onun algısıyla dinleyip, yakınları ile bu şekilde tanışır aslında terapist. Dolayısıyla, danışanın yakınları ile çalışmak bu nötr zihni etkileyebilir.
Terapiye dair sorular bitmez, bitmesin de. En çok karşımıza çıkan ve merak uyandıran sorulardan birkaçını cevaplamaya çalıştık bu yazımızda. Cevaplarımızın, sürece başlamayı düşünen, süreç içerisinde doğal olarak bazen karışıklık yaşayan pek çok kişi için aydınlatıcı olmasını umuyoruz.
Bu yazımız da ilginizi çekebilir; Vajinismus Nedir?